Pandemi sürecinde eğitimle ilgili süreci düzgün yönetemeyen, düzgün yönetilmesi için öneriler getiren eğitim çevrelerine kulağını kapayan Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlere yeni bir mağduriyet yaratacak bir karara daha imza atmıştır
Pandemi sürecinde eğitimle ilgili süreci düzgün yönetemeyen, düzgün yönetilmesi için öneriler getiren eğitim çevrelerine kulağını kapayan Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenlere yeni bir mağduriyet yaratacak bir karara daha imza atmıştır.
Bilindiği üzere; MEB 31 Ağustos-18 Eylül 2020 tarihleri arasında ders görevlerine ilişkin açıklama yapmıştır.
Açıklamaya buradan ulaşabilirsiniz ► http://egitimidea.com/telafi-egitiminde-her-ogretmene-ek-ders-verilmeyecek/
Açıklama ile bu tarih aralığının telafi eğitimi olduğunu belirtmiştir. Buna bağlı olarak bu dönemin ders ücretlerine ilişkin esasların 8. maddesine yani telafi eğitimi ve kursları(DYK) tanımlayan maddeye göre işlem yapılacağını belirtmiştir.
Bu kararda, hukuki olarak bakıldığında tartışma yaratacak bir durum yok gibi görünse de hakkaniyete uygun olmayan durumlar söz konusudur.
Öncelikle belirtelim ki sürecin başında yapılması gereken açıklamanın üç haftalık sürecin bir haftası tamamlandıktan sonra yapılması kamu idaresine güveni bir kez daha zedelemiştir.
Öğretmenlere kural önceden açıklanmadan kurs ve canlı ders görevleri verilmiştir. Canlı dersler tüm alanlarda verilemediği gibi başka araçlar (zoom gibi) kullanılabileceği de açıklanmış fakat bu konuda da yeterli planlama yapılamamış, birçok alan öğretmeni bu süreçten Bakanlıkça uzak tutulmuştur.
EBA dışı canlı yayın ve çalışmaların nasıl belgelendirileceği açıklanmamış
Böylece idarelerin akla gelmez (zoom dan yapılan canlı yayının videoya alınması… gibi) uygulamaları ile karşılaşılmıştır. Yani düzgün planlama yapmayan Bakanlık, öğretmeni yeni tür mobbinglere itmiştir.
EBA üzerinden canlı ders uygulamasının tüm öğretmenlerin girişine teknik olarak imkan vermesi mümkün olmadığından, ders saati 30 dakikaya indirilirken, haftalık ders saatleri azaltılmış, gece geç saatlere dersler konulmuştur.
Bazı canlı yayın derslerinde ise sınıflar/şubeler birleştirilmiş bir öğretmene 80-100 öğrenciye ders vermesi istenerek işi tam ve doğru yapmaya değil yapmış gibi görünmeye yönelik adımlar atılmıştır. Böylece 3-4 sınıfa ders veren öğretmen tek ders vermiş gibi işleme tabi tutulmuştur. Bakanlığın kurduğu sistemin yetersizliğinin yarattığı sorunlar da öğretmenlere yüklenmemelidir. Eğitim-İş olarak tekrar altını çiziyoruz ki “Ben yaptım oldu”cu bir anlayışla kurulan sistem, birçok hata ve eksik içermektedir:
Öğretmen ve özellikle öğrencilerin uzaktan eğitim sisteminden yararlanabilmeleri için ücretsiz internet, tablet/bilgisayar dağıtımı yapılmadığı gibi en azından bu süreçte bilgisayar satışlarındaki vergilerin kaldırılması dahi akla getirilmemiştir.
8. ve 12. sınıflara yönelik destekleme ve yetiştirme kursları(DYK) başlatılmış bazı okullarda sınıf mevcutları pandemi değerlendirilmeden oluşturulmuştur. Bazı okullarda şubeler ikiye bölünürken bazılarında normal süreç gibi işlemiştir. Tutarsızlıklar oluşmuştur.
Pandemi sürecinde ilk tecrübe olan kurslardaki tedbirsizlik geleceğin işareti olmuştur. Sınıf mevcudunun yanı sıra ders saatlerinin 30 dakikaya düşürülmesi gibi tedbirler alınmadığı gibi öğrencilere maske dahi dağıtılmamıştır.
Her gün girişte maske dağıtılması olası kayıp, yırtılma, yere düşürme durumunda yenilenmesi gerekirken öğrencilerin günlerce kullandıkları, koruma özelliği ve standarta uygun olmayan maskelerle derse girmelerine göz yumulmuştur.
MEB fiilen yapılan hayati tehlikeye rağmen özveri ile gerçekleştirilen yüz yüze eğitim (bu aşamada kurslar) ile ilgili mevzuat düzenlemesi yapması gerekirken kolaycılığa kaçarak, mevzuatın verdiği açığı dayanak yaparak hafta içi maaş karşılığı, hafta sonu ek ders kolaycılığını(!)seçmiştir. Bakanlığın daha doğrusu hükümetin bu yaklaşımı doğru bir yaklaşım değildir.
Oysa her tür tedbirler alınarak okullarımızın bir an önce açılması için, öğrencilerimizle buluşarak eğitim sürecini yüz yüze sürdürebilmemiz için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
Kurslar döneminde alınmayan tedbirler, yapılan yanlışlar ayna gibi karşımızda durmaktadır.
MEB’i ve hükümeti uyarıyoruz: tedbirler yetersizdir, özellikle öğrencilerimiz için kaygılarımız artmaktadır.
Ayrıca bu süreçte hukuku arkadan dolanmak yerine bir düzenleme yapılarak uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitim sürecinde yapılan çalışmalar, ücret değerlendirmesi kapsamına alınmalıdır. Bakanlıktan kaynaklı (ders saati, süresi azaltma, EBA yetersizliği nedeniyle ders yapılamaması, vs) uygulamaların bedeli öğretmenlere ödetilmemelidir.
Yüz yüze eğitimin planlandığı 21 Eylül’e kadar tüm öğretmenlerimize dersler başlayacak gibi sınıfları/dersleri tanımlanmalı, okullarda maksimum tedbirler alınmalı, yüz yüze eğitim yapamayacak öğrencilerden başlayarak teknik altyapı, ücretsiz internet, tablet dağıtımı gibi zorunlu çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
Yukarıda saydığımız tedbirler alınmayıp, gerekli koşullar sağlanmadan yapılacak eğitim, hem ailesi yoksul öğrenci- ailesi zengin öğrenci arasındaki eğitime ulaşma uçurumunu daha da açacak, hem toplum sağlığını riske atacaktır.